a l i r ı z a u r l u f o r u m
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dökümental Kaynaklar vs


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 2

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 2 Empty Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 2 C.tesi Şub. 07, 2009 4:26 pm

alirızaurlu

alirızaurlu
Admin

CUMHURİYET DÖNEMİ EDEBİYATI 2

Nurullah ATAÇ
Edebiyatımıza eleştirileriyle büyük bir canlılık getirmiş olan yazar, yeni bir nesir dilinin kurulmasına da öncülük etmiştir. Özellikle yeni sözcükleri savunması yazılarında kullanması, onların yerleşmesini sağlamıştır. O dönemlerde tartışılan konuşma dili mi arı Türkçe mi tartışmalarında o ateşli bir şekilde arı Türkçeyi savunmuştur. Ataç’a göre halk tarafından benimsenmiş olsa bile kökü bilinmeyen bütün sözcükleri Türkçeden atmak gerekir.
Dildeki bu arı Türkçe fikrinde Ataç’ın çok samimi olduğunu söylemek güçtür. Çünkü bunun yanında liselere Yunan ve Latin dili derslerinin konmasını ve böylece dilimize bu dillerden sözcük girmesinin sağlanmasını ister. Dolayısıyla onun savaşı yabancı sözcüklere değil Arapça ve Farsça sözcüklere karşıdır.
Ataç yazı dilinin halka yaklaşmasını istemez. Ona göre yazarlar halka ulaşmaya çalışmak yerine halka yeni sözcükler öğretmelidir. Hatta bir an önce bütün Arapça, Farsça sözcüklerin karşılıklarının uydurulmasını ister.
Yazarın, sağlam bir üslubu vardır. Konuşur gibi yazar, özellikle devrik cümle kullanır. Böylece yazıya akıcılık getirir. Anlatımı rahat ve inandırıcıdır.
Yazar, sanat hayatına şiirle başlarsa da onun gücü nesirlerindedir. Özellikle deneme tarzını kullanmış ve bu türde başarılı olmuştur. Yazılarını Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Sözden Söze, Ararken, Diyelim, Söz Arasında, Okuruma Mektuplar adlarıyla yayımlamıştır.

Falih Rıfkı ATAY
Türkçeyi en iyi kullanan usta yazarlardandır. Süssüz, yapmacıksız, ama son derece çekici bir üslubu vardır. Konuya doğrudan doğruya girer, ne demek istediğini en uygun sözcükleri seçerek, en kestirme yoldan açıklar. Türkçenin bugünkü ifade gücüne ulaşmasında payı büyüktür. O, ölünceye kadar ****** devrimlerinin ön safında canla başla çalışmış, güçlü kalemini ******’ün emrinde kullanmıştır.
Falih Rıfkı, aslında fıkra ve makale yazarı olmasına rağmen edebiyatımızda gezi yazılarıyla tanınmıştır. Kısa cümleli, fikir yüklü yazıları, akıcı ve kuvvetlidir. Falih Rıfkı, meşrutiyet döneminde Ziya Gökalpçi, Kurtuluş Savaşı’nda Anadolucu, savaştan sonra ******çü’dür. Dilde sadeleşmeye gitmesine rağmen halk dilinden ayrılmamış, uydurma kelimelere pek rağbet etmemiştir.
Eserleri arasında gezi yazıları önemli bir yer tutar. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Suriye ve Filistin’deki savaş anılarını anlattığı Ateş ve Güneş; Brezilya’yı anlatan Deniz Aşırı; Londra’yı anlattığı Taymis Kıyıları önemlidir. Bunlardan başka Zeytindağı, Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları, Hind, Yolculuk Defteri adlı gezi yazıları vardır.
******’ün sözcülüğünü yapan yazar, onunla ilgili anılarını Çankaya adıyla kitaplaştırır. Ayrıca Babanız ******, ******’ün Hatıraları, ******çülük Nedir, Bayrak gibi eserleri de vardır.

Memduh Şevket ESENDAL
Modern hikayeciliğimizin öncülerindendir. Ömer Seyfettin’le aynı yıllarda hikayeler yazmasına rağmen bunları Cumhuriyet’ten sonra yayınlamıştır. Siyasetle sürekli iç içe olan sanatçı, edebi kişiliğiyle siyasi kişiliğini karıştırmamak için birçok eserini değişik takma adlarla yayınlamıştır.
Esendal, hikayecilerimiz arasında en karışık, en dolambaçlı meseleleri bile sadelik ilkelerinden vazgeçmeden anlatabilen en başarılı sanatçıdır. Bu yönüyle modern hikayenin kurucusu Çehov’a benzer. Gündelik yaşayışın içinden konuları rahatça çıkarır. Bu yönü, ağır konulara değer veren çağdaşlarınca pek basit bulunmuş, ancak değeri sonradan anlaşılmıştır.
Onun hikayelerinin bir başka özelliği de, olayı geçmiş zamana aitmiş gibi değil, şimdi oluyormuş gibi anlatmasıdır. Açıklama yolunu bırakıp yaşama yolunu seçmiştir. Seçtiği kişiler öylesine canlı, öylesine gerçektir ki her an karşılaşabileceğimiz biri gibi gelir bize.
Esendal küçük insanların, büyük davalar peşinde koşmayanların, orta halli kişilerin, memurun, emeklinin, ev kadınlarının hikayecisidir.
Yazar, özellikle hikaye ve roman alanında çalışmıştır. Hikayelerini Otlakçı, Mendil Altında, Temiz Sevgiler, Ev Ona Yakıştı adlarıyla yayınladı. Yıkılan bir düzenden yeni toplum düzenine geçişi anlatan Ayaşlı ve Kiracıları ve Vassaf Bey adlı romanları vardır.

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Doğru saydığı düşüncelere tutkuyla bağlanan, ancak en büyük tutkusu şiir olan sanatçının en çok önem verdiği nitelikse içtenliktir.
Sanatçının yapıtlarında, ölçüden, uyaktan yoksun, yalnız dizelerin sıralandığı şiirlerden tutun, hece dizeleriyle, dörtlük, beşlik gibi kümeler halinde düzenli uyakları bulunan şiirlere de rastlanır.
Yazar, bazen oldukça katı bir öztürkçeci kesilir. Karşılık bulamadığı kavramlara kendinden kelimeler türetir. Dillerin arınmasını, ulusların hayal dünyalarının büyümesi olarak algılar. Şiirlerinin kimisi oldukça açık ve yalın, kimisi de sembol yüklüdür. Bazen kapalılığa büyük önem verdiği olur.
Sanatçı, birçok şiir kitabı yayımlamıştır. Çocuk ve Allah, Dört Kanatlı Kuş, Asu, Hoo’lar, Aylam, Haydi adlı kitaplardaki şiirlerin çoğu soyut, kapalı şiirlerdir. Epik tarzda yazdığı, Çakırın Destanı, Üç Şehitler Destanı, Samsun’dan Ankara’ya, Kubilay Destanı adlı şiirleri ünlüdür.

Ahmet Hamdi TANPINAR
Edebiyatın birçok dalında eser veren sanatçılarımızdandır. Hemen tüm eserlerinde, zaman üzerinde durur. Romanda özel bir başarı gösteren sanatçı Batı’daki gelişmeleri yakından izlemiştir. Romanlarında Doğu ve Batı kültürlerinin kaynaştığı görülür. Bu kaynaşma hem histe hem fikirde hem de sanatlarda kendini gösterir.
Romanlarında hitabete, nutuğa, telkine yer vermez. Yapmacıksız, uydurmasız, konuşma diline has bir sözcük seçimiyle eser yazar. Teşbih ve istiarelere bol yer vermişse de bunlar gereksizmiş hissini vermez. Tanpınar’ın düşünce ve hayalle başkalaşan gözlemlerinin dolaştığı İstanbul sokakları, camileri, çarşıları, harabeleri özellikle mütareke yıllarının sıkıntıları, maddi, manevi yıkımları içinde geçmiş olan gençlik çağı, romanını zevkli kılan sebepler arasındadır.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında Cumhuriyet döneminde değişen insanın iç buhranlarına değinir. Bu bunalımları anlatırken, yazarın o dönemde Avrupa’da yaygın bir akım olan Egsiztansiyalizm akımından etkilendiği görülür.
Huzur romanı ise başkahraman Mümtaz’ın tasaları, duyuşları, düşünce ve rüyaları etrafında dönmektedir. Bir kültür bunalımının sancıları ve sıkıntıları içinde bunalan kişiler, gerçek ile rüya arasında gider gelir.
Tanpınar’da rüya çok önemlidir. Hemen tüm eserlerinde rüyaya geniş yer verir. Rüyayı insanı rahatlatan önemli bir etki olarak görür. Aynı özellikler Mahur Beste, Aynadaki Kadın, Karşı Karşıya romanlarında da vardır.
Sanatçının rüyaya verdiği önemi Abdullah Efendi’nin Rüyaları adındaki hikayelerinde de görürüz. Biraz sürrealizmden izler taşıyan hikayeler, yazarın gerçeklerden kaçışını da ifade eder.
Şiir alanında da önemli çalışmaları bulunan Tanpınar, kendi şiir dilini, rüya nazmının hakim olmasını istediği bir estetiğin içinde aramıştır. Şiirlerindeki bazı söyleyişlerde sembolist izler görülür.
Biçim olarak belli bir kalıba bağlı kalmayan sanatçı, şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmış, onda aruz sesi bulmaya çalışmıştır. Şiirlerinde gerçekten kaçar, dinleniklik, sessizlik arar. Bunu da rüyalarda ve musıkide bulur. Şiirlerinde toplum değil “ben” vardır. Dış dünya değil, şuuraltı sezilir.
Tanpınar’ın deneme ve makaleleri de vardır. Özellikle Beş Şehir adlı eserinde Ankara, Erzurum, Bursa, Konya, İstanbul’un tabiatından kültürüne kadar tanıtıldığı görülür. Makalelerini Yaşadığım Gibi adıyla kitap haline getirmiştir.
Edebiyat tarihi alanında da çalışmaları bulunan sanatçı 19. Asır Tür Edebiyatı Tarihi’ni yazmıştır. Değişik yazarlarla ilgili biyografiler, mektuplar da bırakan Tanpınar döneminin yeri doldurulamaz bir sanatçısıdır.

Mithat Cemal KUNTAY
Şiirlerinde aruz, geleneksel nazım biçimleri ve uyaklar dışında, sözcüklerin yinelenmesi ve alliterasyonlarla uyum sağlamaya çalışan Kuntay, söyleyişlerinde klasik şiirimizden kalma kimi deyiş ve örgüden yararlanarak coşkulu olmak ister. Daha çok yurt sevgisi konularını işler.
Sanatçı, şiirlerinden çok, ilk kez 1938'de yayımlanan Üç İstanbul romanıyla adını duyurmuştur. Kişilikleri başarıyla çizilen roman kahramanları Adnan’la Belkıs’ın çevresinde gelişen olaylar, toplumsal tutku ve düşüncelerle yansıtılır. İstanbul’un birbirini izleyen üç dönemini bütünüyle yansıtmak isteyen yazar gözlerini hep kokuşmuşluğa dikmiştir. Yalnız kişisel çıkarları peşinde koşanlar, ikiyüzlüler, jurnalciler vs.
Şiirlerini Şehname adlı kitapta toplamıştır.

Ahmet Kutsi TECER
Beş Hececilerden sonra heceye yeni ses ve söyleyiş imkanları getiren Tecer, Faruk Nafiz’in yolundan yürümüştür. Önceleri bireysel şiirler yazmış daha sonra memleket şiirlerine yönelmiştir. Hatta bunu bir anlamda köy şiiri olarak gördüğü söylenebilir.
Folklorün ve aşık tarzı söyleyişin o dönemdeki en önemli destekleyicisidir. Hatta Aşık Veysel’i keşfedip edebiyata kazandıran da odur.
Ahmet Kutsi’nin Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satılık Ev gibi tiyatro eserleri de vardır. Bunların kimisi konusunu köy ve şehir folkloründen almış, kimisinde ortaoyunu tekniği kullanılmıştır. Köşebaşı’nda bir eski İstanbul mahallesini bütün havası, kişileri, töreleri ile tanıtır. Koçyiğit Köroğlu’nda ise, ünlü destan kahramanı, hem maceraları hem de insanlığı ve içtenliğiyle tanıtır.
Şiirlerini Şiirler adlı kitabında toplamıştır.

Ahmet Muhip DRANAS
Çağdaşları arasında Fransız sembolistlerinin ilham ve duyuşlarına en çok yönelen sanatçıdır. Az fakat seçkin şiirleriyle dikkati çeker. Hece ölçüsündeki durakları kaldırarak hece veznine yeni bir anlatış getiren sanatçı, on iki on üçlü kalıplar kurmuştur. Söyleyişinde Baudlaire’nin açık etkisi görülür. Hatta onun şiirinden çeviriler yaptığı, böylece söyleyişini taklit ettiği söylenmiştir. Bunu sembollere, masallara bağlı kalmasında da görüyoruz. Sembolistlerde olduğu gibi üç dört satır süren cümleler kurduğu görülür. Kafiyeleri dikkatli ve olgundur.
Dranas asıl gücünü Ağrı, Olvido, Dağlara gibi destansı şiirlerinde gösterir. İlk şiirlerindeki ince ve hayali kadınlar, yerini zamanla Fahriye Abla’ya bırakır.
Şiirde biçim kurallarına sımsıkı bağlıdır. Sanatı, bir ruh disiplini olarak gösterir. Biçimi ise bir disiplinin yansıması diye niteler. Şiirde Anadolu ağzına özgü söyleyişleri ilk kullanan da odur.
Sanatkarlığını, şiir alanında kullanan sanatçı şiirlerini Şiirler adlı eserinde toplamıştır.

Cahit Sıtkı TARANCI
Hececi şiir geleneğini sürdürenlerdendir. Şiirlerinde sürekli bir sıkıntı, hoşnutsuzluk, bıkkınlık sezilir. Haşim gibi o da kendinin çirkinliğinden, sevilmediğinden şikayetçi olur. Şiir onu hayata bağlayan tek yoldur sanki.
Şiirlerinde ölüm korkusuna çok yer verir. Ölümü bir türlü kabullenemez. Hayatın bir gün yok olacağı düşüncesi onu perişan eder. Tüm huzurunu kaçırır. Şiirinde kendinden başkası görülmez, oldukça kişiseldir.Şiirlerinde hece ölçüsüne, kafiyeye son derece bağlı kalmış ancak serbest şiirlere karşı da çıkmamıştır. Şiirde ses güzelliğine değer verir. Şiirin bir kelime işi olduğunu, duygunun, fikirlerin, buluşların sonradan geldiğini savunur.
Şairliği meslek edinen sanatçı, şiirlerini Ömrümde Süküt, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel adlarıyla bir araya toplamıştır.
Şiir hakkındaki görüşlerini değişik makale ve denemelerle gazetelerde açıklamış olan sanatçının, arkadaşı Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektuplar da yazarı tanıma açısından önemlidir.

Abdülhak Şinasi HİSAR
O hep geçmişte yaşayan biridir. Eserlerinde çoğu zaman anılarını dile getirir. Eserlerini anlaşılması pek güç olmayan, iç içe cümlelerle yazar. Çocukluk yıllarında, Boğaziçi’nde geçen gençlik anılarına sıkı sıkıya bağlı olduğu için, çevresini saran büyük toplum olaylarına, savaşlara, devrimlere ilgisiz görünür. Eserlerinde çoğunlukla hayatın geçiciliği, hiçliği, her şeyin bir gün yok olacağı görüşünü yansıtır.
Onun eserlerini her yönüyle İstanbul oluşturur. Eski köşkleri, yalıları, mehtapları, saz alemlerini, paşaları, beyleri çekici üslupla, şaşırtıcı bir gözlemle anlatır.
Boğaziçi Mehtapları ile edebiyatımızın en güzel mensur şiirlerini vermiştir. Ona göre Boğaziçi ancak şiirsel bir üslupla anlatılabilir.
Yazar, anı, makale, monoğrafi, hikaye, roman türlerinde eserler verdi. Fahim Bey ve Biz romanında, Fahim Bey’in evini, çevresini, memurluklarına dair türlü hayat aşamalarını, garip huylarını kimseye benzemeyen yanlarıyla anlatmıştır.
Çamlıca’daki Eniştemiz romanında Deli Enişte denilen Hacı Vamık Bey’in acayip hayatını anlatmıştır.
Boğazla ilgili diğer eserleri İstanbul ve Boğaziçi Yalıları adlarını taşır.
Eserlerindeki titizlik, hüzün, hayal alemine sığınma sanatçının hayatında da görülür. O, hayatı boyunca mikrop kapma korkusuyla yaşamıştır. Bu nedenle, pişirilmediği için meyve yemez, evinden başka bir yerde yatmaz, şoförünün kılık kıyafetini beğenmediği taksilere bile binmezdi.

Kemalettin KAMU
Şiirlerini çoklukla 7'li, 11'li, 14'li hece kalıplarıyla yazar. Kafiyeleri uyumlu, söyleyişi yalın ve içtendir. Kişisel duyarlılığını yurtseverlik coşkusu içinde dile getirmiştir.
Genç yaşta memleketten göç etmek zorunda kalışı onda derin bir gurbet duygusu uyandırmış, bu nedenle çoğu şiirinde gurbet ve ayrılık duygularını işlemiştir. Hatta şiirlerinde görülen duygusallığı bile buna bağlamak mümkündür. Bu yüzden birçok şiirinde gurbet temasına rastlanır.
Ona bu yüzden “gurbet şairi” diyenler de olmuştur.
Hicret, Bingöl çobanları adlı şiirleri ünlüdür.



https://alirizaurlu.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz