a l i r ı z a u r l u f o r u m
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dökümental Kaynaklar vs


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Divan Edebiyatı 1

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Divan Edebiyatı 1 Empty Divan Edebiyatı 1 C.tesi Şub. 07, 2009 4:03 pm

alirızaurlu

alirızaurlu
Admin

DİVAN EDEBİYATI 1
Arap ve Fars edebiyatlarının tesirinde gelişen bu edebiyatın ilk ürünlerinin daha Ortaasya’da iken verildiğini (Kutadgu Bilig, Atabet’ül Hakayık) anlatmıştık. Onun devamı olarak Türkler Anadolu’ya göçtüklerinde, yeni yurtlarında yeni bir edebiyat oluşturdular. Elbette bu edebiyatın temelinde İslam kültürü vardır. Ancak tamamen dini konuları işleyen divan şiirleri, Tasavvuf Edebiyatı adı altında incelenir. Bunu Divan edebiyatından kesin hatlarla ayırmak mümkün değildir.
Şimdi Anadolu’da gelişen Divan edebiyatını yüzyıllarına göre inceleyelim.

13. Yüzyıl
Bu yüzyılda Türk edebiyatının, ünü sınırları aşan sanatçısı Mevlana yetişmiştir. Ortaasya’da , Horasan’da doğmuş ve küçük yaşta ailecek oradan ayrılıp Konya’ya yerleşmişlerdir. İslam ilminin temelini babasından almıştır.
İlmini, Şems-i Tebrizi adlı hocasından aldığı duygu ve tasavvufla birleştiren Mevlana asırlarca sürecek Mevlevi tarikatını bu anlayışla kurdu.
Mevlana, eserlerini, o dönemin edebiyat dili sayılan Farsça ile yazmıştır. Elbette bu, edebiyatımız açısından bir kayıptır. En önemli eseri, Mesnevi adlı 25618 beyitlik kitabıdır. Bu, tasavvufu öğretici bir kitaptır. Bunun dışında Divan-ı Kebir, Fîhi Mâfîh adlı eserleri de vardır. Divanında Türkçe, Farsça karışık olarak söylenmiş beyitler de vardır.
Mevlana, insanlara hoşgörüyle yaklaşması, tüm insanları sevmesi yönüyle evrensel bir sanatçıdır.
Bu dönemin bir diğer büyük şairi, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’dir. Hemen her sahada onun izinden gitmiştir. Farsça şiirleri de olmakla birlikte Türkçe şiirleri daha çoktur.
Bu dönemin diğer tasavvuf şairleri Ahmet Fakîh ve Yusuf ü Züleyha mesnevisinin yazarı Şeyyad Hamza’dır.
13. Yüzyıl aynı zamanda tasavvufi olmayan Divan şiirlerinin de verilmeye başlandığı bir dönemdir. Bu türde tanınan ilk şair Hoca Dehhani’dir.
Şiirlerini temiz bir Türkçeyle ve sanatlı bir üslupla yazmıştır. Şiirlerinde tasavvufa hiç yer vermemiş; devrinin sosyal hayatını, ahlak ve güzellik anlayışını aksettirmiştir.

14. Yüzyıl
Bu yüzyılda artık edebiyat dili olarak Farsçanın kabul edilmesi terk edilmiş, Türkçeye dönüş hareketi hızlanmıştır.
Türkçeyi bir sanat dili haline getirmek isteyen en önemli kişi Gülşehri’dir. Bu şair Mantık’ut Tayr adlı tasavvufi eserinde Türkçeye bir kuş dili inceliği, ahengi kazandıracağını söylemektedir. Eserde kuşlar arasında geçen tasavvufi konulara yer verilmiştir.
Devrin Türk dili için çalışan diğer şairi Aşık Paşa’dır. Onun şöhreti şairliğinden çok şeyhliğinden gelir. O, çağdaşı Gülşehri gibi sadece Türkçeyi kullanmakla kalmamış, onu geliştirmek şuurunu da taşımıştır.
Onun en tanınmış eseri Garipname adlı, tasavvufi didaktik mesnevisidir. Mevlana’nın Mesnevi’sinden esinlenmiş görünen şair, ayrıca Yunus tarzı şiirler de söylemiştir.
Devrin diğer ünlü sanatçısı Kadı Burhaneddin’dir. Doğu Anadolu’da hükümdar olmaya çalışan ihtiraslı bir devlet ve siyaset adamıdır. Ayrıca derin fıkıh bilgisi de vardır. Bir Divan’ı vardır, bu eserde özellikle tuyug nazım şekliyle yazılan şiirler önemlidir. Çünkü edebiyatımızda bunu en çok kullanan şair odur.
Bu asrın edebi sahada en ünlü siması Ahmedi’dir. İslami ilimlerin yanında tıp, astronomi ve geometri alanlarında bilgi sahibidir. Sanat açısından en kıymetli eseri Divan’ıdır. Söz sanatlarını çok ince bir zevkle işlediği şiirlerinde halk diline geniş yer vermiştir.
Diğer önemli eseri İskendername adlı 8200 beyitlik mesnevisidir. Bu eserde Büyük İskender’in hayatına, idealine, fetihlerine dair rivayetler anlatılır. Eser, konusunu İran edebiyatından almış ancak söyleyişiyle yeni bir eser ortaya konmuştur.
Ahmedi’nin diğer eserleri Cemşid ü Hurşit adlı aşk konulu mesnevi, Tervih’ül - Ervah adlı tıp kitabıdır.

15. Yüzyıl
Bu devir, devletin gücünün hızla arttığı, Anadolu Türk birliğinin sağlandığı, İstanbul’un fethiyle imparatorluk haline gelindiği bir dönemdir. Üstelik bu asırda başa geçen hükümdarların kendilerinin de şiirle ilgilenmeleri,şiir söylemeleri sanatçıların gelişmesini teşvik etmiştir. II. Murat’ın “Muradi” Fatih’in “Avni”, II. Bayezid’in “Adli” mahlasıyla yazdığı Türkçe şiirler, bu hükümdarların sanat yönlerini ortaya koymuştur.
Diğer yandan ömrünün büyük bir kısmını Avrupa ülkelerinde sürgün hayatıyla geçiren Cem Sultan da, vatan hasretiyle yazdığı şiirlerde güçlü bir sanatçı olduğunu göstermiştir.
Bu dönemin dikkate değer büyük şairi Şeyhi’dir. Onun çok kuvvetli bir eğitimi vardır. İran’da çok iyi bir tıp eğitimi görmüştür. Saraya gelişi ise Çelebi Sultan Mehmet’in hastalığını tedavi edişiyle gerçekleşir.
Şeyhi’de tasavvufun derin izleri vardır. Ayrıca klasik Divan kültürüne son derece vakıftır. Bu gücünü Divan’ında göstermiştir. Ancak onun adını en çok duyuran eser Harname adlı hiciv türündeki mesnevisidir. Şeyhi bu eserde teşhis ve intak sanatlarını kullanmıştır. Çok sade bir dille yazılan eserde yaratılış bakımından farklı olan kişilerin birbiriyle yarışmasının uygunsuzluğu anlatılmıştır. Şeyhi’nin diğer ünlü eseri Hüsrev ü Şirin adlı aşk konulu mesnevisidir.
Asrın diğer önemli şahsiyeti, çağında “Şairler Sultanı” sayılan Ahmet Paşa’dır.
Sanatçı zarif söyleyişleri olan nüktedan biridir. İstanbul’un fethi sırasında Fatih’in yanında bulunması, onun Fatih tarafından sevildiğini gösterir. Devrinde Birçok sanatçıya aylık bağlanmasında etkili olmuştur.
Türkçeye son derece vakıftı. Lisanı düzgün, temiz ve ölçülüydü. Söylediği dizeler 16. yüzyıl Divan şiirinin mükemmel olacağını müjdeliyordu. Ahmet Paşa nazirecilik denen, beğenilen şiirlere benzer şiir yazma sanatını son derece geliştirmiş, kendinden sonrakilere bunu bir sanat olarak bırakmıştır. Ayrıca şiir içinde, yaşadığı olayların tarihlerini “Ebced Hesabı” denen bir yöntemle ifade etmesi, onun tarih düşürme işini bir sanat haline getirdiğini de gösterir. Elimizde bulunan tek eseri Divan’ı dır.
Asrın üçüncü büyük sanatçısı Necati’dir. Kastamonu’da nakkaşlık yapan şairin şiirleri Fatih’e kadar gelince, o, Necati’yi saraya almış ve ona katiplik görevi vermiştir.
Halk içinde yetişen ve önemli bir medrese eğitimi olmayan şair, şiirlerinde sade halk Türkçesini kullanmıştır. Bu yönüyle hem Baki hem Fuzuli tarafından şiirlerine nazireler söylenmiştir. Elimizde şaire ait sadece Divan’ı vardır.
Bu asrın, ünü çağları aşan ve eseriyle ölümsüzleşen diğer şairi Süleyman Çelebi’dir. Peygamberimizin doğumunu anlattığı “Mevlid” adlı mesnevisi, şairinin adını unutturacak kadar halka mal olmuştur.
15. asırda, Anadolu Türk edebiyatına dahil olmayan ancak öneminden dolayı bilinmesi gereken bir sanatçı da Ali Şir Nevai’dir.
Çok iyi bir medrese tahsili gören sanatçı, devlet işlerinden el çektiği dönemde hükümdarların fikir danıştığı, sanatçıların ona kasideler sunduğu, alimlerin adına kitap ithaf ettikleri önemli bir şahsiyet olmuştur.
Ali Şir Nevai, klasik Divan şiirinin bütün ölçülerini kullanmış ayrıca tam bir olgunluğa eriştirdiği “Tuyug” nazım şeklini milli bir şekil olarak geliştirmiş, cinasları, redifleri bir zevk unsuru haline getirmiştir.
Şiirde olduğu kadar, tarih, eleştiri, biyografi, sahalarında da üstün başarı göstermiştir. Nevai’nin en önemli özelliklerinden birisi de Türk dilini yabancı dillere karşı korumak yolunda gösterdiği gayrettir. O tam anlamıyla şuurlu bir dilcidir. Bu dilcilik, öztürkçecilik olmaktan çok, halk Türkçeciliği olarak söylenebilir.
Muhakemet’ül Lugateyn adlı eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırmış ve Türkçenin fiiller, cinaslar bakımından Farsçadan üstün olduğunu söylemiş ve örnekleriyle bunu ispatlamıştır. Bu eser Divan-ı Lügat’it Türk’ten sonra ikinci önemli dil kitabıdır.
Bunlar dışında onun dört Divan’ı vardır. Ayrıca beş mesneviden oluşan bir hamseyle, edebiyatımızda ilk hamseyi oluşturmuştur. Mecalis’ün Nefais adlı şairler tezkiresi, edebiyatımızda ilk tezkire sayılır.
Dostlarıyla ilgili yazdığı hatıra yazılarıyla, nazım şekillerini tanıttığı edebiyat bilgileri kitabıyla da birçok ilke imza atmıştır.

16. Yüzyıl
Bu dönemde, imparatorluğun tarihi gelişimine uygun olarak edebi sahada da en üstün seviyeye gelinmiştir. Edebiyatımızın en güçlü şairleri bu dönemde görülür. Bunlardan biri şüphesiz Fuzuli’dir.
Fuzuli, sanatının üstünlüğü, içtenliği ve bütün insanlığa seslenebilecek kadar engin olması dolayısıyla her dönemde sevilmiştir. Kuvvetli bir medrese tahsili görmemekle beraber kendini her alanda yetiştirmiş olan sanatçı, şiirlerinde Azeri Türkçesini kullanmıştır. İçinde yaşadığı romantik hal, onu ince ruhlu, ızdıraplı, hassas biri yapmıştır. Arapça, Farsça ve Türkçeyi çok iyi bildiğini bu üç dilde Divan’lar vererek de göstermiştir.
Bir aşk şairi olan Fuzuli’nin elbette en çok kullandığı nazım şekli de gazeldir. İlahi aşkla yoğrulmuş bu gazeller edebiyatımızın en lirik şiirlerindendir. Bu şiirlerde şiirin bir musıki olduğunu hissettirecek ses uyumu görülür.
Şiirlerinde halk Türkçesini kullanmıştır. Elbette yaşadığı bölgede üç kültürün kaynaşmış olması, onun şiirinde de kendini hissettirir. Türkçenin bir şiir dili olmasını arzulayan ve bunun için çalışan şair, Türkçenin çok az konuşulduğu Kerbela dolaylarında en güzel Türkçe şiirler söylemiştir.
Fuzuli’nin divanlarından başka nesirle yazdığı Hadikat’üs Süeda adlı Kerbela olayını anlatan eseri, Şikayetname adlı devrin yöneticilerini eleştiren mektubu ünlüdür.
Ayrıca Leyla vü Mecnun adlı mesnevisi edebiyatımızın ölümsüz bir eseridir.
Bu yüzyılın Anadolu’da yetiştirdiği en önemli sanatçı ise devrin “Şairler Sultanı” sayılan Baki’dir.
Baki, şiirinin iç ve dış ahenginde Osmanlı saltanatının ihtişamlı sesini duyurmuştur. Osmanlı şiir dili Baki ile zengin ve klasik bir dil haline gelmiştir. İyi bir tahsil gören Baki nükteli, canlı ve neşeli kişiliğini şiirlerine yansıtmıştır. Çok temiz ve ahenkli bir üslubu vardır. Şiirlerinde halk söyleyişlerine geniş yer vermiştir. Yabancı sözcüklerin yoğun olduğu dizelerde bile Türkçenin cümle yapısını korumuştur. Şiirde sözcük seçimine büyük değer vermiş, oluşturduğu ses ahengiyle, kendinden sonraki şairlere örnek olmuş, bundan sonra gelenler artık Fars şiirine değil, Baki’ye özenmişlerdir.
Şiirlerinde tasavvufa hiç yer vermemiştir. Aşk, zevk ve şarap alemleriyle ilgili neşeli şiirler söylemiştir. Üstün şiir yeteneğine karşın çok fazla eser bırakmayan şairin sadece Divan’ı vardır. Özellikle gazel türünde başarılıdır. Ayrıca Divan’daki “Kanuni Mersiyesi” önemlidir.
Dönemin diğer şairleri, gür ve pervasız söyleyişleriyle Hayali, mesnevi alanındaki üstünlüğüyle Taşlıcalı Yahya Bey sayılabilir. Yahya Bey hamse oluşturan önemli şairlerdendir. Hamseyi oluşturan beş mesnevi arasında bulunan “Yusuf u Züleyha” mesnevisi, aynı adı taşıyan benzerlerinden en üstün olanıdır.

17. Yüzyıl
Bu asır Osmanlı Devleti’nin en karışık dönemidir. Devletin geçirdiği siyasi yıkıma rağmen sanatta gelişme devam etmiştir. Şiirde artık İstanbul dışında da büyük şairler yetişmiştir.
Dönemin en büyük şairi hicivleriyle ünlenen Nef’i’dir. Erzurumlu olan şairin dili, estetik olduğu kadar kırıcıdır da. Övgü ve yergilerinde ölçü tanımayan şair, övdüğünü göklere çıkardığı kadar, yerdiğini yerin dibine batırır.
İstanbul’a geldiğinde içine düştüğü saray entrikaları, rüşvet, iki yüzlülük ortamında daha da sert bir mizacı olmuş, aşırı tepkiler göstermiştir.
Şiirinde göze çarpan ilk özellik ahenktir. Sözcüklerin musıkiliğini hayal gücünün zenginliğiyle birleştiren şair son derece güzel şiirler söylemiştir. Gazelleri ve kasideleri oldukça liriktir. Bunları Türkçe Divan’da toplamıştır. Ayrıca bir de hicivlerini topladığı Siham-ı Kaza adlı kitabı vardır.
Dönemin diğer büyük sanatçısı Nabi’dir. O, hem bir bilgin hem bir dindar hem de iyi bir şairdir. Nabi toplumcu bir şairdir. Kötülükleri, fakirliği, mevki düşkünlüklerini eleştirir. Sanatta güzeli aramaktan çok, doğruyu bulmak amacını güder. Şiirde açıklığa büyük önem verir.
En önemli eseri “Hayriyye” adlı didaktik bir mesnevidir. Eserde İslami bilgilerin yanı sıra, ahlaki öğütler de vardır.
Kibirli olmamak, yalandan uzak durmak, yöneticilere fazla yaklaşmamak, devlet memurluğuna özenmemek öğütlerden birkaçıdır.

18. Yüzyıl
Osmanlı Devleti’nin artık yıkılmaya yüz tuttuğu, siyasi açıdan zor günler geçirdiği bu asırda Divan şiiri de son parlak şahsiyetlerini yetiştirmiştir. Bunlar Nedim ve Şeyh Galip’tir.
Nedim Lale Devri’nin zevk safa alemlerini şiirine en güzel şekilde almıştır. Onun şiiri Divan edebiyatı geleneğini birçok noktadan aşmıştır. Divan şiirinin idealize ettiği güzel tipini bir kenara bırakmış, yaşayan güzellerin peşine düşmüştür. Nedim, sanatına günlük hayatı, kendi yaşayışını ve çevresini koymuş, halkın söyleyişini, dilini, deyimlerini sık sık kullanmıştır. Bu yönüyle “Mahallileşme Cereyanı” denen halka inmeyi başlatmış sayılır.
Sözü kullanmada hünerli olduğunu gazelleriyle ortaya koyan Nedim, eğlenceye düşkünlüğünü de şarkılarında göstermiştir. Şarkı tarzı Nedim’le zirveye çıkmıştır. Kasidelerinde son derece zengin bir hayal dünyası olduğunu göstermiştir. Müderris olmasına rağmen dini konulardan hiç söz etmeyen şairin şiirleri Divan’ındadır. Nedim’in mesnevisi yoktur.
Divan edebiyatının son büyük şairi Şeyh Galip’tir. Mevlevi tarikatına mensup olan şair 40 yıllık ömrüne büyük şeyler sığdırmıştır.
Şeyh Galip, Sebk-i Hindi denen gizli, kapalı şiire yönelmiştir. Bu nedenle bazı şiirlerini anlamak zordur. Şiirleri baştan sona mecazlar, hayallerle örülüdür. Soyutlama zevki, renk ve hayal cümbüşü şiirleri iyice sembolik hale getirir.
Şeyh Galip’in en önemli eseri ise ona hayatını adadığı Hüsn ü Aşk mesnevisidir. Tamamen sembolik olan bu eserini yazarken, Mevlana’nın mesnevisi’nden etkilenmiştir.
• • •
Divan şiiri 19. yüzyılda birkaç şairle sürdürülmüş olsa bile Batı edebiyatı etkisi artık onun etkisini büyük ölçüde azaltmıştır.


https://alirizaurlu.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz