a l i r ı z a u r l u f o r u m
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dökümental Kaynaklar vs


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Batı Edebiyatı ve Akımlar 3

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Batı Edebiyatı ve Akımlar 3 Empty Batı Edebiyatı ve Akımlar 3 C.tesi Şub. 07, 2009 3:52 pm

alirızaurlu

alirızaurlu
Admin

BATI EDEBİYATI ve AKIMLAR 3


SEMBOLİZM
Parnasizm’e tepki olarak doğan şiir akımıdır. Önce Fransa’da başlamış, oradan tüm Avrupa’ya yayılmıştır.
Akımın Oluştuğu Ortam
Gözlem ve deney metotlarını benimseyen Realist ve Naturalist edebiyatın egemen olduğu dönemde, Fransa’da bir yandan da idealist felsefe yayılmaya başlamıştı. Zaten aşırı gerçekçi bir yaklaşım, insanlara aradığı mutluluğu verememişti. Üstelik Fransa’da 1870 askeri bozgunundan sonra, halkta karamsarlık, bezginlik, siyasal ve toplumsal alanda bazı değişiklikler yapılmasını gerekli kılıyordu. Ruhsal bunalım içindeki genç kuşak, eskiyi yıkmak, geleneğin dışında bir yol tutmak eğiliminde idi. Bu sırada Alman filozof Schopenhauer’in ileriye sürdüğü “Dünya bir tasavvurdan ibarettir.” görüşü gençler tarafından benimseniyordu. Artık görünene değil, bilinç altına, öznelliğe yönelindi. Böylece Sembolizm oluşmaya başladı.
Akımın Felsefesi
Dünyayı bir tasavvurdan ibaret gören, gerçeğe sırt çeviren Sembolist şair imgesel bir dünyada yaşar. Onlara göre gerçeği olduğu gibi anlatmanın imkanı yoktur. Duyularımız, dış dünyayı olduğu gibi değil, onun asıl halini değiştirerek bize ulaştırır. Nasıl düz bir çubuk, suda kırık görünürse, dış dünyadaki maddeler de gerçek durumlarıyla görünmezler. Öyleyse biz dış dünyayı hiçbir zaman gerçek halleriyle anlatamayız. Ancak ondan aldığımız izlenimleri anlatmış oluruz. Bu da kişiden kişiye değişir.
Akımın Konusu
Sembolizm’de şair sadece kendinden, kendi duygu ve izlenimlerinden söz eder. Anlamda kapalılık esastır.
Bu nedenle Sembolist şair aydınlıktan kaçar. Güneş batmaları, kısık lambalar, perdelere vuran gölgeler, ay ışığı, durgun sular, sararmış yapraklar, sessizlik, bilinmedik uzak ülkeler özlemi konularında şiir yazmıştır. Toplumsallıktan kaçmak, insanlardan uzak yaşamak, bu şairlerin tercihidir.
Akımın Dil ve Üslubu
Sembolist şair bir anlamı açıklamak için değil, bir duyumu sezdirmek için şiir yazar. Bu nedenle şiirde telkin yolunu kullanır. Ona göre nesneler birer semboldür. Verilmek istenen anlam mutlaka bir sembolün arkasında gizlidir. Bazen kelimeler imgeleri karşılayamayabilir. Bu durumda şair, sözcüklere yeni anlamlar yükler, alışılmamış eski sözcükleri yeniden kullanır ya da birtakım yeni sözcükler uydurup, dilin geleneksel söz dizimini bozar.
Şiirde kullanılan sözcüklerin ses özelliği çok önemlidir. Çünkü Sembolizm’de “şiirin sözden ziyade musikiye yakın” olması aranır. Sembolist şair Verlaine “Musiki, her şeyden önce musiki” derken şiirde neyin önemli olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle şair, sesleri ahenkli olduktan sonra her sözcüğü kullanabilir.
Sembolizm’de evren bir bütün olarak görülmüş ve bu nedenle duyular arasında fark görülmemiştir. Sonuçta bir duyuyla ilgili olan sözcük, diğer duyular için de kullanılabilir. Sembolist şiirlerde acı yeşil, siyah korku, beyaz titreyiş ifadeleri böyle bir anlam ilgisini karşılar.
Dildeki bu özellikler, sembolist şiiri zor anlaşılan, hatta anlaşılmayan bir şiir haline getirmiş, bu, onun okur sayısını son derece azaltmış, bir salon edebiyatı haline gelmesine neden olmuştur.
Biçim olarak klasik nazım biçimleri yerine, şairin isteğine göre bir biçimi benimsemesi uygun görülmüştür. Çoğu şiirde biçim serbestliği vardır. Elbette bir musiki oluşturmak isteyen şair ölçü, kafiye gibi ahenk oluşturan unsurları da ihmal etmemiştir.
Akımın Temsilcileri
Bir şiir akımı olan Sembolizm’in ilk örneklerini Baudlaire vermiştir. Bundan başka, Rimbaud, Verlaine, Paul Valery, Mallerme, Regnier diğer ünlü Sembolistlerdir.


FÜTÜRİZM
İtalya’da başlayıp oradan Avrupa’ya yayılan edebiyat akımıdır. Kurucusu Marinetti’dir. Hayatta her şeyin sürekli değiştiğini, sanatın da buna uyum sağlaması gerektiğini savunur. Geçmişe ait ne varsa hepsinin unutulması, yok edilmesi gerektiğine inanır.
Her şiirde hızın güzelliği vurgulanmış, uçaklara, trenlere övgüler düzülmüştür. Şiirde geleneğe bağlı bütün kurallar yıkılmış, ölçü, uyak, nazım biçimi terk edilmiş özgür nazım tercih edilmiştir. Geleneksel dilbilgisi kuralları, sözdizimi kuralları kırılmış, hıza ve hareketlere uygun olan mastar halindeki fiillere, isimlere önem verilmiştir.
Avrupa’ya dağılırken, özellikle Rus edebiyatında birçok değişikliğe uğramış, savaş tutkusu barışa, milliyetçilik, evrenselliğe dönüşmüştür. Rus şair Mayakovsky en önemli temsilcisidir.


DADAİZM
Kişiyi aklın tutsaklığından kurtarmayı amaçlayan ancak pek taraftar bulmayan edebiyat akımıdır. Bunlara göre geçmişin bir değeri yoktur. Daha doğrusu hiçbir şeyin anlamı yoktur. İsmini bile bir sözlükten rastgele seçtikleri “dada” sözü ifade eder.
Sanatı dil, ölçü, uyak, biçim, anlam kaygılarından kurtarmak, bilinen anlamlar ve alışılmış kurallar dışında bir düzen oluşturmak gerektiğini savunan Tristan Tzara tarafından kurulmuştur.


SÜRREALİZM
İnsanın bilinçaltını açıklamaya çalışan edebiyat akımıdır. İnsanların gerçek eğilimleri, istekleri, toplum yasalarının, geleneğin, ahlakın, dinin baskıları yüzünden, bilançaltında kapalı durmaktadır. Rüyalar, sayıklamalar, sarhoşluk halleri, delilikler, aklın denetimi dışındaki hareketler olduğundan insanın gerçek kişiliğini açıklar. Öyleyse gerçek insanı anlatmak durumunda olan sanat, insanın bu halleri üzerinde durmalıdır. İnsan bir aysberg gibidir. Bilinmeyen yönü, bilinenden daha fazladır.
Sürrealizm Freud’un psikanaliz verilerinden oldukça yararlanmıştır. Onun elde ettiği sonuçları bilimsel gerçek gibi kabul etmişlerdir.
Sürrealizm’de otomatik yazı denen bir sistem uygulanır. Bu yazı, önceden hiçbir konu düşünmeden, kalemin ucuna gelenleri hiç ara vermeden hızlı hızlı yazarak elde edilir. Ya da bir kişi hipnoz edilir. Ona değişik sorular sorulur ve cevaplar hiçbir değiştirme yapmadan yazıya geçirilir.
Elbette böyle bir yöntemle elde edilen yazıda anlamsız sözler, birbiriyle ilgisiz saçma ifadeler olabilir. Sürrealizm’e göre bu, gerçek bir sanat eseridir.
Akımın akıl dışılığa verdiği bu değer zamanla azalmış, akla seslenen ancak bilinçaltını ihmal etmeyen bir anlayışa dönüşmüştür.
Sürrealizm’i; Dadaizm’den ayrılan Breton, Aragon, Eluard kurmuştur. Edebiyatımızda özellikle Garipçiler bu akımdan etkilenmiştir.


EGZİSTANSİYALİZM
Aslında bir felsefe akımıdır. Sartre’ın onu edebiyata uygulamasıyla edebiyat akımı haline gelmiştir.
Bu akıma göre insan var olmadan önce hiçbir özelliği olmaz. Yani bir bebek, beyaz bir kağıt gibi doğar. Olaylar karşısında gösterdiği tepkiler onun kişiliğini oluşturur. Bu nedenle Egzistansiyalist eserlerde karakter yok, durumlarla karşı karşıya kalmış insanlar vardır. Bu insanlar karşılaştıkları durumlarda yaptıkları davranışlarla karakterini oluşturur.
Bu akımın çıkış yeri Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım.” düşüncesidir. Davranışlarını kendisi seçmek zorunda olan insan en doğruyu, en iyiyi seçmek zorunda olduğunun bilinciyle büyük bir bunaltı, iç sıkıntısı çeker. Ancak bu bunalma onun hareketlerine engel olmaz, tersine onların sorumluluk bilincini geliştirir.
Bu özellikleri taşıyan kahramanların bulunduğu Egzistansiyalist romanda, kahramanların ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Biz onu ancak eser sonunda tam olarak kavrayabiliriz. Böylece eser sürükleyiciliğini hiç kaybetmez ve okurun ilgisini canlı tutar.
Akımın kurucusu Jean Paul Sartre’dır. Diğer ünlü yazarı ise Albert Camus sayılır.

https://alirizaurlu.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz